28 Kasım 2016 Pazartesi

Evliliğin Temelinden Sarsılmasi Nedeniyle Boşanma Yargıtay Kararları

Kısaca özetleyecek olursak evlilik birliğinin temelinden sarsılması için  :
  • Eşleri sarsıcı bir olay meydana gelmeli
  • Evlilik birliğinin devamı eşlerden beklenmeyecek derecede sarsılmış olmalı.
Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylar/davranışlar/tutumlar
  • Cinsel doyumun sağlanamaması (HGK, 79/3748 K. )
  • Evlilikten itibaren iki ay geçmesine rağmen kızlığın bozulmaması (2. HD. 85/9645 K.)
  • Yatak sırlarının ifşası (2. HD. 91/12620 K.)
  • Küçük düşürme (HGK. 91/2200 K.)
  • Yıkanmama , duş almama. (HGK. 64/2604 K.)
  • Kumar oynayarak aileyi sıkıntıya düşürme (2. HD 75/9170 K.)
  • Kocaya bulaşık yıkatma ve yemek yaptırma (HGK. 72/1357 K.)
  • Aşırı kıskançlık (HGK. 72/262 K.)
  • Eşin aşırı şekilde borçlanması, eve haciz gelmesine neden olması, at yarışı iddia ve şans oyunları oynayarak ailesini mağdur etmesi.
  • Çalışmak istememe, eve bakamama
Aile birliğinin temelinden sarsılması
bu durumun bunalım geçirmesinden kaynaklandığı davranışlarının iradi olmadığı sebebiyleboşanma davasının reddine karar verilmiştir. Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinden verilen 9.2.2010 tarihli sağlık kurulu raporunda davacı-davalıya "reaktif depresyon" tanısı konulduğu, akli dengesinin akıllıca yaşam sürdürmek için yeterli olduğu, iradesinin verdiği kararlar ve hareketleri üzerinde etkili olduğu, basit düzeydeki ruhsal deprasyonun vesayeti gerektirmediği bildirilmiştir. Raporda yer alan bu açıklamalar karşısında davacı-davalının eylemlerinin iradi olmadığı kabul edilemez. Davacı-davalının intihara ve çocuğunu boğmaya kalkıştığı, ev işlerini yapmadığı çocuğuna ve eşine gerekli ilgi ve sevgiyi göstermediği toplanan delillerle anlaşıldığına göre, bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan bırakmayacak nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davalı-davacı (koca) dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanma davasının kabulü ile boşanmaya (TMK.m.166/1) karar verilecek yerde yetersiz gerekçe ile boşanma davasının reddi doğru bulunmamıştır. (YARGITAY 2. Hukuk Dairesi 2010/9587 E. , 2011/10887 K.
Toplanan delillerden davalının “iki uçlu mizac bozukluğu” denilen bir hastalığı olduğu , hastalığın zaman zaman alevlenmelerle seyrettiği ve 2000 yılında başlayıp 6 yıldır sürdüğü, ancak yapılan tedavi sonucu davacının tam iyileşme durumuna girdiği, kısıtlanmasına gerek bulunmadığı anlaşılmaktadır. Söz konusu hastalığın zaman zaman ataklar halinde devam etmesi nedeniyle, davalının evlilik birliğinin yürümesine engel teşkil eden tüm davranışlarını hastalık nedeniyle yaptığı sonucuna varılamaz.Hastalık devresi dışında da aynı hareketlerine yer vermektedir. O halde davalı kadının birlik görevlerini yerine getirmediği ve bu nedenle kusurlu olduğu kanaatine varılmıştır.
Ne var ki, davacı koca da, tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere eşini rahatsızlığı nedeniyle halk arasında hoca diye adlandırılan kişilere götürmüş olması, aynı apartmanda oturan annesinin davalı eşine karşı takındığı olumsuz tutuma sessiz kalması nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında etkili olmuştur.
Açıklanan nedenlerle tarafların eşit kusurlu sayılmaları gerekir. Tarafların eşit kusuru nedeniyle de, ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcuttur. Eşleri birlikte yaşamaya zorlamak kanunen mümkün değildir. Boşanmaya (TMK.md.166/1) karar verilecek yerde, davanın reddi doğru bulunmamıştır. (YARGITAY Hukuk Genel Kurulu 2008/2-169 E. , 2008/210 K.)

  • T.C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu Esas:  2010/2-745 Karar: 2011/27 Karar Tarihi: 02.02.2011
  • BOŞANMA DAVASI – ORTAK HAYATI TEMELİNDEN SARSACAK DERECEDE VE BİRLİĞİN DEVAMINA İMKAN VERMEYECEK NİTELİKTE GEÇİMSİZLİK – EŞLERİ BİRLİKTE YAŞAMAYA ZORLAMANIN ARTIK KANUNEN MÜMKÜN GÖRÜLMEDİĞİ – DAVANIN REDDİNİN İSABETSİZ OLUŞU – DİRENME KARARININ BOZULDUĞU   ÖZET: Somut olayda, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı-davalı koca da dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, davacı-davalı kocanın boşanma davasının da kabulü ile boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davasının reddi doğru bulunmamıştır. Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 25.2.2010 gün ve 22014-3605 sayılı ilamı ile;
  • (…Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davacı-davalı kocanın eşine şiddet uyguladığı, hakaret ettiği, kovduğu ve başka bir kadınla ilişkisinin bulunduğu davalı-davacı kadının ise güven sarsıcı davranışlar sergilediği, eşine hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı-davalı koca da dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, davacı-davalı kocanın boşanma davasının da kabulü ile boşanmaya (TMK. md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davasının reddi doğru bulunmamıştır…)gerekçesiyle bozma nedenine davalı-davacı kadının boşanma davasına yönelik temyizin incelenmeksizin davacı-davalı kocanın lehine bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
  • Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

21 Kasım 2016 Pazartesi

Kusurlu Eş Yoksulluk Nafakası Alabilir mi?

Yoksulluk Nafakası

Gerek sosyal ve ekonomik koşullar gerek gelenek ve dinin etkisi ile insanlar birbirine zorunlu olarak bağımlı kılınmaktadır. Bu bağımlılığın zorunlu bir sonucu olan Yoksulluk Nafakası; biten bir evliliğin sonucunda maddi olarak güçlü olan tarafın diğer tarafa ekonomik anlamda “süresiz” yardım etmesidir. Medeni Kanunun Yoksulluk Nafakası başlıklı 175. Maddesi; boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebileceğini hükme bağlamıştır.
Uygulamada genellikle kadın lehine Yoksulluk Nafakası’na hükmedildiği görülse de yeni Medeni Kanun eski Medeni Kanundaki gibi kadın-erkek ayrımı yapmamıştır. Dolayısıyla boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kadın veya erkek, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla, geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilecek olup nafaka yükümlüsünün kusuru aranmamaktadır. Kanun koyucu, yoksulluk nafakasının süresiz (devamlı) olarak ödeneceğini hükme bağlamıştır. (MK. md. 174/I). Fakat Yoksulluk Nafakası belli bir süre için istenmiş ve mahkemenin bu yöndeki kararı da kesinleşmişse, Yoksulluk Nafakası alacaklısı, daha sonra bu sürenin uzatılması yönünde bir talepte bulunamaz.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kararında yoksulu; yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanlar olarak tanımlamıştır. Yine söz konusu kararında devamla yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir demektedir
  • Yoksulluk Nafakası’nın yoksulluğa düşen veya düşecek olan tarafça talep edilmesi gerekir. Bu talep açılan boşanma davası ile birlikte yapılabileceği gibi, eğer, boşanma davasıyla birlikte karşı taraftan yoksulluk nafakası talep edilmemişse boşanma kararı kesinleştikten sonraki bir yıl içerisinde karşı taraftan yoksulluk nafakası talebinde bulunabilir. Bu 1 yıllık zaman aşımı süresi geçtikten sonra yoksulluk nafakası talebinde bulunulamaz.
  • Yoksulluk Nafakası talep eden tarafın kusurunun, karşı tarafın kusurundan daha ağır olmaması gerekir. Eğer Yoksulluk Nafakası talebinde bulunan taraf daha ağır kusuru varsa mahkeme Yoksulluk Nafakası’na hükmetmez. Örneğin aldatan taraf yoksulluğa düşecek olsa bile yoksulluk nafakası alamaz.
  • Boşanma yüzünden yoksulluk nafakası talebinde bulunan tarafın yoksulluğa düşmüş olması gerekir. Yoksulluk Nafakası talebinde bulunan taraf ekonomik olarak güçlü ise mahkeme bu taraf lehine Yoksulluk Nafakası’na hükmedemez.
Yoksulluk nafakası
Yargıtay HGK.nun 7.10.1998 tarih ve 2-656-688 sayılı kararında da kabul edildiği gibi yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir. HGK.nun yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması," yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmemiştir. (HGK. 7.10.1998 gün 1998/2-656 E.,1998/688 K. 26.12.2001 gün 2001/2-1158-1185 sayılı ve 1.5.2002 gün 2002/2-397-339 sayılı kararları).

Benzer (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2015/6795 E. , 2015/14707 K.)

17 Kasım 2016 Perşembe

Engelli Araçlarından KDV Alınmayacağına İlişkin İdare Mahkemesi Kararının Temyiz Kararı

DANIŞTAY KARARI
Danıştay Üçüncü Daire Başkanlığından:
Esas No               :   2011/3445
Karar No             :   2011/5067
Kanun Yararına Temyiz Eden : Danıştay Başsavcısı
Davacı                  :   Filiz OSKAY-Meydan Mah. 39020 Sokak No:4-Seyhan-ADANA
Karşı Taraf          :   Vergi Dairesi Başkanlığı-ADANA
İstemin  Özeti      :   Davacı tarafından, özel tertibatlı binek otomobilinin satımını yapan firmanın faturaya yansıtmak suretiyle kendisinden tahsil edilip vergi dairesine ödenen katma değer vergisinin iadesi istemiyle yapılan başvurunun reddi yolunda tesis edilen işleme karşı açılan davayı; 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 17'nci maddesinin "Diğer İstisnalar" başlıklı 4'üncü fıkrasına, 5378 sayılı Kanunun 32'nci maddesiyle 7.7.2005 tarihinden geçerli olmak üzere eklenen (s) bendi uyarınca; özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç ve bilgisayar programlarının katma değer vergisinden istisna olduğunun kurala bağlandığı, (110) seri no'lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğinde de binek otomobili ve nakil vasıtalarının maddede sözü edilen araç-gereç kapsamında değerlendirilemeyeceği açıklamasına yer verildiği anlaşılan olayda, davacı tarafından satın alınan özel tertibatlı taşıt aracının 3065 sayılı Yasada öngörülen istisna kapsamına girmediği gerekçesiyle reddeden Adana 2. Vergi Mahkemesinin 8.3.2010 gün ve E:2009/1367, K:2010/431 sayılı kararının; özürlülerin her türlü gelişmelerini ve önlerindeki engelleri kaldırmaya yönelik tedbirleri alarak topluma katılmalarını sağlamak amacını taşıyan 5378 sayılı Yasanın amacına uygun olarak getirilen katma değer vergisi istisna hükmünün binek otomobilleri de kapsadığı gerekçesiyle bozan ve karar düzeltme istemini de reddeden Adana Bölge İdare Mahkemesinin 20.5.2010 gün ve E:2010/2344, K:2010/2196 sayılı kararının; tarh edilen vergilere karşı sadece mükellef ve vergi sorumluları tarafından dava açılabileceği, beyan üzerine alınan vergilerin ise 213 sayılı Vergi Usul Kanununun vergi hatalarının düzeltme ve şikayet yoluyla giderilmesine ilişkin başvurular dışında, herhangi bir idari veya dava yoluna konu edilemeyeceği, özel tertibatlı araç satıcısı mükellef tarafından ödenen verginin, mükellef sıfatı taşımayan davacı tarafından iadesini isteme hakkı olmadığı gibi, olmayan bu hakka dayanılarak yaptığı başvurusunun reddine dair işlemin iptalini de yasada öngörülmeyen bir dava yoluyla isteme yetkisi de bulunmadığı, incelenmeksizin reddi gereken davayı, işin esasına girerek reddeden vergi mahkemesi kararının sonucu itibarıyla doğru olması nedeniyle Danıştay Başsavcısı tarafından kanun yararına bozulması istenmiştir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince, Danıştay Başsavcısı tarafından temyiz edilen Adana Bölge İdare Mahkemesinin 20.5.2010 gün ve E:2010/2344, K:2010/2196 sayılı kararı incelendikten ve Tetkik Hakimi Birgül Öğülmüş'ün açıklamaları dinlendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 377'nci maddesinde vergi davası açma yetkisi mükelleflere ve sorumlulara tanınmıştır.
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 8'inci maddesinin 1'inci fıkrasının (a) bendinde bu verginin mükellefinin, mal teslim eden ve hizmet ifasında bulunanlar olduğu kurala bağlanmış ise de, katma değer vergisinin yansıma özelliği nedeniyle, satış bedeli üzerinden hesaplanan vergiyi ödemek zorunda kalan ve vergi yükünün üzerinde kalmasının mamelekinde meydana getirdiği azalma nedeniyle menfaati etkilenen davacının dava açma ehliyeti bulunduğu anlaşılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 51'inci maddesinde; bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştayca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan, niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabileceği kurala bağlanmıştır. Belirtilen nitelikteki kararların hukuk düzenindeki olumsuz etkilerinin, yeni uyuşmazlıklara emsal alınmasının önüne geçilmesi, hukuk ve uygulamada birliğin sağlanmasını amaçlayan söz konusu düzenlemede, Danıştayın inceleme yetkisi sadece ileri sürülen temyiz sebepleri ile sınırlandırılmamıştır. Kanun yararına temyiz isteminin; yanlış bir yargısal içtihadın yerleşmesini önleme amacı gözönüne alındığında, ileri sürülmeyen başka bir temyiz sebebinin bulunması halinde kararın hukuka uygunluğunun bu sebep  yönünden de incelenebileceği sonucuna ulaşılarak işin esasına geçildi.
Vergi ödevi ile ilgili temel ilkeleri belirleyen Anayasanın 73'üncü maddesinde; vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla düzenleneceği, Bakanlar Kuruluna; mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleri ile oranlarına ilişkin hükümlerinde, kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapma yetkisi verilebileceği öngörülmüştür.
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 1'inci maddesinde, Türkiye'de, ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin katma değer vergisine tabi olduğu; 19'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında ise diğer kanunlardaki vergi muaflık ve istisna hükümlerinin bu vergi bakımından geçersiz olduğu, katma değer vergisine ilişkin istisna ve muafiyetlerin, ancak bu Kanuna hüküm eklenmek veya bu Kanunda değişiklik yapılmak suretiyle düzenleneceği kurala bağlanmıştır.
Aynı Kanunun 17'nci maddesinin 4'üncü fıkrasına 1.7.2005 tarih ve 5378 sayılı Kanunun 32'nci maddesiyle eklenen (s) bendi ile, özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç ve özel bilgisayar programları katma değer vergisinden istisna tutulmuştur.
İstisna hükmüne ilişkin yasa tasarısının görüşmeleri sırasında; "Bizzat özürlüler tarafından kullanılan özel tertibatlı olarak imal edilmiş, sonradan özel tertibat takılmış ve ilave özel tertibat takılmış motorlu kara taşıtları ya da özürlünün taşınması amacıyla birinci dereceden yakını bir sürücü veya özürlü kişi tarafından iş akdine bağlı olarak istihdam edilen bir sürücü tarafından kullanılan özürlü adına trafik siciline kayıtlı motorlu kara taşıtları; özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç, özel bilgisayar programları ile fonksiyon kazandırıcı ortez-protez ve benzeri yardımcı ve destekleyici cihazlar" ibaresi ile "özürlülere hizmet amaçlı kurulmuş dernek, vakıf ve bunların üst kuruluşlarının çalışmalarında kullanılmak üzere iktisap edecekleri motorlu kara taşıtlarıyla, sakatlık dereceleri %90 ve daha fazla olan malul ve özürlülerin adlarına kayıtlı taşıtlar" ibaresinin eklenmesi ayrı ayrı teklif edilmiş ancak; gerek Hükümet tarafından verilen teklifte, gerekse Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonunun kabul ettiği metinlerde, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 17'nci maddesinin (4) numaralı fıkrasına "Özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç ve özel bilgisayar programları" bendinin eklenmesi yeterli görülmüş ve nakil vasıtaları istisna kapsamı dışında bırakılarak yasalaşmıştır.
Dosyada mevcut bilgi ve belgelere göre, teslime konu otomobil, her ne kadar, davacının kullanımına uygun şekilde sonradan tadil edilmiş ise de; üretim özellikleri itibarıyla toplumdaki tüm bireylerin kullanımına sunulan motorlu bir nakil vasıtası olup "özel üretime tabi tutulmuş araç-gereç" kapsamında değerlendirilemeyeceği açıktır.
5378 sayılı Yasa ile 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 17'nci maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen (s) bendi ile getirilen istisna hükmünün, özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş araç-gerece ilişkin olması, istisna kapsamına belirli özellikleri haiz motorlu kara taşıtlarının da alınması yönünde yapılan önergelerin kabul görmemesi, mali yükümlülüklere ilişkin istisnalar hakkında yasa ile düzenleme yapılması zorunlu olup bu alanın yönetsel ve yargısal tasarruf ve yorumlara kapalı olması ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun yukarıda yer verilen 19'uncu maddesi karşısında, davacı tarafından özel tüketim vergisi istisnasından yararlanmak suretiyle satın alınan araç için satıcı firma tarafından  davacıdan tahsil edilerek davalı idareye ödenen katma değer vergisi yasaya uygun olduğu halde, söz konusu verginin iadesi istemiyle yapılan başvurunun reddi yolunda tesis edilen işlemin iptali yolunda verilen Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.


Açıklanan nedenlerle Adana Bölge İdare Mahkemesinin 20.5.2010 gün ve E:2010/2344, K:2010/2196 sayılı kararının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 51'inci maddesi uyarınca kanun yararına ve hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere bozulmasına, kararın bir örneğinin Maliye Bakanlığı ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve Resmî Gazete’de yayımlanmasına 22.9.2011 gününde oyçokluğuyla karar verildi.


  Sonuç olarak , Adana Bölge İdare Mahkemesinin vermiş olduğu Kdv iadesine ilişkin karar danıştay tarafından bozulduğundan Engelliler için tahsis edilen motorlu taşıtlar için KDV uygulanması hukuka uygundur ve iadesi mümkün değildir. 

12 BANKAYA KARŞI 3 KAT TAZMİNAT (KARTEL TAZMİNATI) DAVASI

2007'de kredi alanlar için 2017 son tarih
KİMDİR BU 12 BANKA?
1.Akbank T.A.Ş. (AKBANK),
2.Denizbank A.Ş. (DENİZBANK),
3.Finans Bank A.Ş. (FİNANSBANK),
4.HSBC Bank A.Ş. (HSBC),
5.ING Bank A.Ş.(ING),
6.Türk Ekonomi Bankası A.Ş. (TEB),
7.Türkiye Garanti Bankası A.Ş. (GARANTİ), (Garanti Ödeme Sistemleri A.Ş.(GÖSAŞ) ve Garanti Konut Finansmanı Danışmanlık A.Ş. (GKFD) )
8.Türkiye Halk Bankası A.Ş. (HALKBANK),
9.Türkiye İş Bankası A.Ş. (İŞ BANKASI),
10.Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. (VAKIFBANK),
11.Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. (YKB)
12.T.C. Ziraat Bankası A.Ş.(ZİRAAT) hakkında,
12 BANKANIN HANGİ TARİHLER ARASINDA KARTEL OLUŞTURDUKLARI TESPİT EDİLMİŞTİR?
Rekabet Kurulu bu 12 bankanın 21.08.2007 ve 22.09.2011 tarihleri arasında kartel (uyumlu eylem/uzlaşma) oluşturduğunu tespit etmiştir.
12 BANKA HANGİ HİZMETLERDE KARTEL OLUŞTURMUŞLARDIR?
Rekabet Kurulu kararına göre, bu 12 banka mevduat (kamu bankaları için ayrıca kamu mevduatı), kredi ve kredi kartı hizmetlerinde kartel oluşturmuşlardır.
KARTEL OLUŞTURULDUĞU TESPİT EDİLEN TARİH ARALIĞI VE HİZMETLERİN ÇEŞİTLERİ NE ANLAMA GELMEKTEDİR?
Eğer, 21.08.2007 ile 22.09.2011 tarihleri arasında bu 12 bankadan herhangi birisinden mevduat, kredi ve kredi kartı hizmeti almış iseniz, 3 kat tazminat davasını açma hakkını kazanmış olacaksınız.
12 BANKANIN MÜŞTERİLERİNİN, KARTELDEN DOLAYI NE KADAR ZARARLARI VARDIR?
Rekabet Kurulu’nun gerekçeli kararının Belge-6 değerlendirilmesi bölümünde geçen Tablo 16’da yaptığı tespit önemli ve çarpıcıdır. Rekabet Kurulu’na göre,
Konut kredilerinde 15 baz puanlık (0,15)
İhtiyaç kredilerinde 10 baz puanlık (0,10)
Taşıt kredilerinde 5-20 baz puan arasında (0,5-0,20) bir kartel uzlaşması (ortak faiz artırımı)söz konusudur.
Mevduat ve kredi kartları ile diğer kredilerin faizlerinde ise net bir tespit yoktur.
3 KAT TAZMİNAT DAVASINI KİMLER AÇABİLİR?
3 kat tazminat davasını, 21.08.2007 ile 22.09.2011 tarihleri arasında mevduat, kredi ve kartı hizmetlerinden faydalanan,
Tüketiciler,
Tacirler
ve Kamu Kurumları (özellikle kamu mevduatları bakımından)
açabileceklerdir.
3 KAT TAZMİNAT DAVASI NASIL VE NEREDE AÇILIR?
3 kat tazminat davasını, zararın miktarını tam olarak hesaplayamayacağımız ve bu zararın ancak uzman bilirkişilerce yapılacak kabuller neticesinde ortaya çıkacak olması sebebiyle mutlaka “belirsiz alacak davası” olarak açmalıyız. Usulen zor ve dikkat edilmesi gereken bir dava olduğu için, özellikle tüketiciler bu konuda yalnız hareket etmemeli, mutlaka bir avukattan yardım ve hukuki danışmanlık talep etmelidirler.
Dava dilekçesinde muhakkak “4054 sayılı Kanun’un 58. maddesi gereğince zararın 3 katı kadar tazminat” talebi olmalıdır. Mahkeme dilekçede belirtilen taleplerle bağlı olduğundan dolayı, bu talebin yer almadığı dilekçelerde sadece zarar miktarına hükmedilecek, zararın 3 katı hesaplanmayacaktır.
Davanın açılacağı yer de, açacak olan kişi veya kuruluşa göre değişmektedir.
Tüketiciler tarafından açılacak davalar, Tüketici Mahkemelerinde,
Tacirler tarafından açılacak davalar, Ticaret Mahkemelerinde,
Kamu Kurumları tarafından açılacak davalar, Asliye Hukuk Mahkemelerinde açılmalıdır.
3 KAT TAZMİNAT DAVASINDA ZAMANAŞIMI NE KADARDIR? NE ZAMANA KADAR BU DAVA AÇILMALIDIR?
Banka müşterileri ile bankalar arasında mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetleri bakımından sözleşme ilişkisi olduğundan dolayı bu davayı açarken 10 yıllık zamanaşımından faydalanacaksınız. Her ne kadar bankalar bu konuda, 2 yıllık (haksız fiil) ve 5 yıllık (dönemsel edimler) zamanaşımlarını savunacak olsalar da, bu savunmalar mahkemeler nezdinde pek dikkate alınmayacaktır.
Kartelin başlangıç tarihi olan 21.08.2007 tarihinde çekilen krediler veya açılan mevduat hesapları için dahi zamanaşımı 21.08.2017 tarihinde dolacak demektir.

Bu görüşe göre, kartelin son tarihi olan 22.09.2011 tarihinde çekilen krediler veya açılan mevduat hesapları için dahi zamanaşımı da 22.09.2021 tarihinde dolacaktır.