UYGULAMADA BEDEN GÜCÜ KAYIPLARININ
DEĞERLENDİRİLMESİ
1- Malvarlığı eksilmesi ve kazanç kaybı anlayışı
Haksız eylem veya herhangi bir kaza sonucu yaralanmalar nedeniyle açılan tazminat davalarında, zararın ölçüsü, ölüm nedeniyle destek tazminatında olduğu gibi, geçmişte katı maddeci bir anlayışla “malvarlığı eksilmesi” veya “kazanç kaybı” olarak değerlendirilmekte; yiten can veya eksilen ya da sakat kalan beden, eğer çalışıp kazanç sağlamıyorsa, parasal bir değer üretmiyorsa “tazminat” söz konusu olamayacağı biçiminde idi. Borçlar Yasası 46. maddesindeki: “Bedensel bir zarara uğrayan kimse, çalışma gücünün tamamını veya bir kısmını yitirmekten ve ilerde iktisadi yönden karşılaşacağı yoksulluktan doğan zararını ve bütün masraflarını isteyebilir” hükmünün, geniş bir yorumu yapılarak “can” zararlarına ağırlık verilmesi olanağı varken, her nedense “malvarlığı eksilmesi ve kazanç kaybı” anlayışına saplanıp kalınmıştı. Bu görüştekiler: “Bir kimsenin yalnızca yaralanması veya sakat kalmasının “zarar” olarak kabul edilemeyeceğini, eğer yaralanma ve sakatlanma yüzünden malvarlığında ve kazancında bir azalma olmuşsa, ancak o zaman bir “zarar” dan söz açılabileceğini; malvarlığında azalmadan ve kazanç kaybından söz edilebilmek için de, haksız eylemden zarar gören kimsenin “çalışma gücü” olması gerektiğini, çalışma gücünden anlaşılması gerekenin ise, bir kimsenin bedensel gücüne ve düşünsel yeteneklerine bağlı “ekonomik verimliliği” olduğunu; yargıcın maddi tazminata karar verebilmesi için arayacağı şeyin, davacıda bedensel bir eksilmenin veya sakatlanmanın bulunup bulunmadığı ile sınırlı tutulamayacağını, davacının bu yüzden maddi bir zarara uğradığının (kazançlarının ve malvarlığının eksildiğinin) saptanması gerektiğini” savunuyorlardı. Kısaca söylemek gerekirse, bu görüştekilerin tanımladığı insan, etiyle kanıyla canlı bir varlık değil, gelir (rant) getiren “makine adam” idi.
Daha
sonra bu maddeci ve biçimci anlayış yumuşatılmış; (gene kazanç kaybı ve
malvarlığı eksilmesi temel ölçü olarak alınmakla birlikte) güç (efor) kaybının
başlı başına bir tazminat istemeyi haklı kılacağı, çünkü sakat kalan kişinin
kazançlarında bir azalma olmasa bile, aynı işi yapıp aynı kazancı elde ederken
daha fazla güç (efor) harcayacağı, salt bu nedenle tazminat istenebileceği
anlayışına gelinmiştir. Öte yandan, uygulama alanı genişletilip, bir kimse
çalışan ve kazanç sağlayan biri olmasa bile günlük işlerini yaparken sakatlığı
oranında zorlanacağı gözetilerek, onlar için de tazminat hesaplanacağı kabul edilmiştir.
Örneğin, kaza sonucu sakat kalan ev kadınının kendi ev işlerini yaparken
sakatlığı oranında zorlanacak olmasının tazminat isteğini haklı kılacağı görüşü
benimsenmiş; son yıllarda daha da ileri gidilip emeklilik çağını sürdüren
kişilerin günlük yaşamlarını sürdürürlerken sakatlıkları oranında zorlanacak
olmaları da bir tazminat nedeni sayılmıştır. Aşağıda bu son uygulamaların
ayrıntılarına girilmiştir.
2- Güç (efor) kaybı görüşü
Haksız eylemden zarar gören kişi, (eğer) çalışıp kazanç elde etmekte olan biri ise ve ayrıca malvarlığında (kazancında) bir eksilme olmuşsa, ancak bu koşullar oluştuğunda tazminat istenebileceği biçimindeki dar görüşler, bedensel zarara uğranıldığı sırada bir işi ve kazancı olmasa ya da kazancı azalmasa bile “güç kaybı” nedeniyle tazminat ödenmesi gerekeceği biçiminde yumuşatılmış; gene “malvarlığı eksilmesi ve kazanç kaybı” anlayışına bağlı kalınmakla birlikte, çalışma gücünün yitirilme oranına göre bir değer biçilip bunun tazminat olarak ödetilmesi gerektiği savunulmuştur. Bu görüşte olanlara göre “çalışma gücü, zarar görenin iş gücünün, yani beden ve fikir gücünün (emeğinin), gelir (kazanç) getirici şekilde kullanılması demektir. Burada aslolan kazanç kaybı veya azalması değil, kazanma (çalışma) gücünün kaybı veya azalmasıdır. Bu kayıp ve azalmadan doğan olumsuz ekonomik sonuçlar, zararı oluşturur.” denilerek “can” zararlarına doğru bir açılım sağlanmıştır.
Haksız eylemden zarar gören kişi, (eğer) çalışıp kazanç elde etmekte olan biri ise ve ayrıca malvarlığında (kazancında) bir eksilme olmuşsa, ancak bu koşullar oluştuğunda tazminat istenebileceği biçimindeki dar görüşler, bedensel zarara uğranıldığı sırada bir işi ve kazancı olmasa ya da kazancı azalmasa bile “güç kaybı” nedeniyle tazminat ödenmesi gerekeceği biçiminde yumuşatılmış; gene “malvarlığı eksilmesi ve kazanç kaybı” anlayışına bağlı kalınmakla birlikte, çalışma gücünün yitirilme oranına göre bir değer biçilip bunun tazminat olarak ödetilmesi gerektiği savunulmuştur. Bu görüşte olanlara göre “çalışma gücü, zarar görenin iş gücünün, yani beden ve fikir gücünün (emeğinin), gelir (kazanç) getirici şekilde kullanılması demektir. Burada aslolan kazanç kaybı veya azalması değil, kazanma (çalışma) gücünün kaybı veya azalmasıdır. Bu kayıp ve azalmadan doğan olumsuz ekonomik sonuçlar, zararı oluşturur.” denilerek “can” zararlarına doğru bir açılım sağlanmıştır.
Ancak
ne var ki, burada da “kazanç” unsuru ağır basmaktadır. Aradaki fark, bedensel
zarara uğrayan kişinin çalışma koşullarının ağırlaştığı, “kişinin kalıcı
sakatlığı nedeniyle oluşan beden gücü kaybı sonucu gelirinde ve dolayısıyla
malvarlığında bir eksilme olmasa dahi tazminat ödeneceği” anlayışına varılmış
olmasıdır. Buna göre, beden gücünün belli oranda yitirilmesi durumunda, kişi,
yaşıtlarına oranla daha fazla güç (efor) harcamak durumundadır. İşte harcanan
bu fazla güç (efor) kaybı yüzünden haksız eylemden zarar gören kişinin tazminat
isteme hakkı bulunmaktadır.
Bu konuda bir Yargıtay kararında şöyle denilmiştir :
Bu konuda bir Yargıtay kararında şöyle denilmiştir :
“Yaralanmalar nedeniyle kişilerin beden
bütünlüğünde kalıcı olarak gerçekleşen sakatlıkların beden gücü kaybına neden
olduğu ve bunun sonucu kişinin mal varlığında eylemli olarak eksilme meydana
gelmiş ise, bunun tazmin ettirileceği tartışmasızdır. Sorun, olayımızda olduğu
gibi beden gücü kaybına rağmen kişinin gelirinde (mal varlığında) bir eksilme
olmamış ise ortaya çıkmaktadır.Bu gün uygulamada, kalıcı sakatlıklar nedeniyle
oluşan beden gücü kaybı yüzünden, kişinin gelirinde ve dolayısıyla
malvarlığında bir eksilme meydana gelmemiş olsa dahi, tazminatın gerekeceği
kabul edilmekte ve bu, “güç (efor) kaybı tazminatı” diye adlandırılmaktadır. Bu
kabulün, ilk bakışta sorumluluk hukukunun zarar kavramına ters düştüğü ileri
sürülebilir. Ancak, burada beden gücü
kaybına uğrayan kişinin aynı işi zarardan önceki durumuna ve diğer kişilere
göre daha fazla bir güç (efor) sarfıyla yaptığı gerçeğinden hareket edilerek
bir anlamda zararı, bu fazladan sarf edilen gücün oluşturduğu kabul
edilmektedir. Bu kabul tarzının ortaya çıkardığı sonuç, tazminat hukuku kavram
ve kurallarına uygundur. Bilindiği gibi, hukuka aykırı olarak gerçekleşen
zararın, zarar görenin kendi imkanlarıyla giderilmesi, sorumluluğu ortadan
kaldırmaz. Kişinin oluşan beden gücü kaybı sonucu meydana gelmesi kaçınılmaz
zararı (gelir azalması), bizzat kendisinin daha fazla bir güç harcayarak
gidermesi sorumluluktan kurtarma aracı olarak kullanılmamalıdır. Aksi görüş,
zarar gören yerine, hukuka aykırı eylemle zarar veren kişinin korunmasını
ortaya çıkarır ki, bu da hak ve adalet ölçülerine ters düşer.”
4. HD.19.04.1982, 3059-3938 (YKD.1982/12-1646)
4. HD.19.04.1982, 3059-3938 (YKD.1982/12-1646)
Yargıtay’ın
tüm dairelerinin ortak görüşü: “Beden gücü eksilen kişinin kazançlarında bir
azalma olmasa bile, sakatlığı oranında harcayacağı fazla çabanın (güç,efor)
tazminat olarak ödenmesi gerekeceği” biçimindedir.
3- Varsayımsal kazanç kayıpları
Haksız eylemden zarar gördüğü sırada çalışma yaşına gelmemiş çocukların veya henüz bir işi ve kazancı bulunmayan kişilerin, ilerde çalışıp kazanç elde etmelerine kesin gözüyle bakılıyorsa, bunların beden gücü kayıpları için “varsayımsal” bir tazminat hesabı yapılmaktadır. Burada da ödetilmek istenen zarar, “can” zararı değil, “mal” zararıdır. Başka bir deyişle, ilerde edinilecek kazançlarla biriktirilecek malvarlığındaki eksilmenin veya güç kaybının karşılığının ödetilmesidir.
Haksız eylemden zarar gördüğü sırada çalışma yaşına gelmemiş çocukların veya henüz bir işi ve kazancı bulunmayan kişilerin, ilerde çalışıp kazanç elde etmelerine kesin gözüyle bakılıyorsa, bunların beden gücü kayıpları için “varsayımsal” bir tazminat hesabı yapılmaktadır. Burada da ödetilmek istenen zarar, “can” zararı değil, “mal” zararıdır. Başka bir deyişle, ilerde edinilecek kazançlarla biriktirilecek malvarlığındaki eksilmenin veya güç kaybının karşılığının ödetilmesidir.
Bu tür varsayımsal zarar hesaplarında da
“güç kaybı” nedeniyle tazminat söz konusudur. Küçük bir çocuğun bedensel
zarara uğrayıp yaşam boyu sakat kalması durumunda, ilerde çalışma yaşamına
atıldığında sakatlığı oranında fazla güç harcayacağı görüşüyle, genellikle,
onsekiz ile altmış yaş arası bir tazminat hesabı yapılmaktadır. Ancak ne var
ki, çocuğun gelecekteki kazanç kayıpları ya da beden gücü kaybının karşılığı
olan tazminat tutarları, olay günü ile onsekiz yaş arasındaki yıl süresi kadar
iskonto edildiğinden, ortaya çıkan rakamlar yitirilen veya zayıflayan organın
(beden gücü kaybının) tam karşılığı olamamaktadır.
Bizce doğru olan, emeklilik çağındaki yaşlı kişilerin sakatlıkları oranında zorlanacak olmaları nedeniyle tazminat hesaplanması gerektiğine ilişkin Yargıtay kararlarındaki gerekçe, kaza sonucu sakat bırakılan çocuklara da uygulanmalı, onların da günlük yaşamlarının sürdürürlerken ve özellikle okula giderlerken sakatlıkları oranında zorlanacakları kabul edilmeli ve bu nedenle tazminat istenebilmelidir.
Bizce doğru olan, emeklilik çağındaki yaşlı kişilerin sakatlıkları oranında zorlanacak olmaları nedeniyle tazminat hesaplanması gerektiğine ilişkin Yargıtay kararlarındaki gerekçe, kaza sonucu sakat bırakılan çocuklara da uygulanmalı, onların da günlük yaşamlarının sürdürürlerken ve özellikle okula giderlerken sakatlıkları oranında zorlanacakları kabul edilmeli ve bu nedenle tazminat istenebilmelidir.
4- Beden gücündeki eksilmenin günlük işlere
etkisi
Daha çok, ayrıca bir işi ve kazancı bulunmayan ev kadınları yönünden söz konusu olan bu uygulamada, ev kadınlarının kendi ev hizmetlerini yaparak aile bütçesinde tasarruf sağladıkları, bunun eksilmesi veya yitirilmesi durumunda bir maddi zarar doğacağı kabul edilmektedir. Burada da, güç kaybı söyleminde olduğu gibi, ev kadınlarının kendi ev işlerini yaparlarken sakatlıkları oranında zorlanacakları ve daha fazla güç (efor) harcayacakları, beden gücündeki bu eksilmenin tazminat ödenmesini gerektireceği görüşü benimsenmiş; bu konuda bir çok kararlar oluşturulmuştur. Bunlardan birinde şöyle denilmiştir:“Davacının, normal yaşama süresince, ev işlerini ve hizmetlerini yürütürken, beden gücündeki eksilme nedeniyle fazla efor sarfetmesi karşılığı olarak maddi tazminat ödetilmesine hak kazandığı kabul edilmelidir.”
Ev kadınları yönünden benimsenen bu zarar hesabının, ileri yaştaki ve emeklilik çağındaki erkekler yönünden de kabul edilmesinin Yeni Medeni Yasa’nın 186/2. ve 196/2. maddelerinin anlam ve amacı ile konuluş nedenlerine uygun olacağını, giderek yeni yasa karşısında böyle bir zorunluluk bulunduğunu savunuyoruz. Artık ev hizmetleri ve aile bireylerinin birbirlerine yardımcı olmaları yönünden yeni yasada kadın-erkek ayrımı ortadan kalkmıştır. Tıpkı ev kadınları gibi, emeklilik çağındaki yaşlı erkekler de ev hizmetleri için koşturacaklar; çarşı-pazar alışverişine gidecekler, bazı ufak tefek ev içi onarımlarını yapacaklar, elektrik, su, doğalgaz, telefon faturalarını ödemeye gidecekler, arabaları varsa ailenin şoförlüğünü yapacaklar, eşleri hastalandığında ona hizmet edeceklerdir. Bütün bu işleri yaparken de, eğer haksız eylem sonucu bedensel zarara uğramışlarsa, sakatlıkları oranında zorlanacak, daha fazla güç (efor) harcayacaklardır. İşte bu nedenlerle emeklilik çağındaki yaşlı erkekler için de tazminat isteminin haklı nedenleri bulunduğu kabul edilmek gerekmektedir.
Daha çok, ayrıca bir işi ve kazancı bulunmayan ev kadınları yönünden söz konusu olan bu uygulamada, ev kadınlarının kendi ev hizmetlerini yaparak aile bütçesinde tasarruf sağladıkları, bunun eksilmesi veya yitirilmesi durumunda bir maddi zarar doğacağı kabul edilmektedir. Burada da, güç kaybı söyleminde olduğu gibi, ev kadınlarının kendi ev işlerini yaparlarken sakatlıkları oranında zorlanacakları ve daha fazla güç (efor) harcayacakları, beden gücündeki bu eksilmenin tazminat ödenmesini gerektireceği görüşü benimsenmiş; bu konuda bir çok kararlar oluşturulmuştur. Bunlardan birinde şöyle denilmiştir:“Davacının, normal yaşama süresince, ev işlerini ve hizmetlerini yürütürken, beden gücündeki eksilme nedeniyle fazla efor sarfetmesi karşılığı olarak maddi tazminat ödetilmesine hak kazandığı kabul edilmelidir.”
Ev kadınları yönünden benimsenen bu zarar hesabının, ileri yaştaki ve emeklilik çağındaki erkekler yönünden de kabul edilmesinin Yeni Medeni Yasa’nın 186/2. ve 196/2. maddelerinin anlam ve amacı ile konuluş nedenlerine uygun olacağını, giderek yeni yasa karşısında böyle bir zorunluluk bulunduğunu savunuyoruz. Artık ev hizmetleri ve aile bireylerinin birbirlerine yardımcı olmaları yönünden yeni yasada kadın-erkek ayrımı ortadan kalkmıştır. Tıpkı ev kadınları gibi, emeklilik çağındaki yaşlı erkekler de ev hizmetleri için koşturacaklar; çarşı-pazar alışverişine gidecekler, bazı ufak tefek ev içi onarımlarını yapacaklar, elektrik, su, doğalgaz, telefon faturalarını ödemeye gidecekler, arabaları varsa ailenin şoförlüğünü yapacaklar, eşleri hastalandığında ona hizmet edeceklerdir. Bütün bu işleri yaparken de, eğer haksız eylem sonucu bedensel zarara uğramışlarsa, sakatlıkları oranında zorlanacak, daha fazla güç (efor) harcayacaklardır. İşte bu nedenlerle emeklilik çağındaki yaşlı erkekler için de tazminat isteminin haklı nedenleri bulunduğu kabul edilmek gerekmektedir.
İleri
yaştaki ve emeklilik çağındaki erkeklerin sakat kalmaları durumunda tazminat
isteyebileceklerine ilişkin bu görüşlerimizin Yargıtay’ın son kararlarıyla
uygulama alanına girdiğini, artık onlar için de, günlük işlerini yaparlarken
sakatlıkları oranında zorlanacak olmalarının bir tazminat nedeni kabul
edildiğini gözlemlemekteyiz. Buna ilişkin Yargıtay kararlarında: “Davacı beden
gücü kaybı nedeniyle pasif dönemde de daha fazla efor sarf ederek yaşamını
sürdürecektir. Bu nedenle, pasif dönemin de hesaplamada gözetilmesi gerekir”
denilmektedir.
5- Kalıcı izler ve biçim bozukluklarının
kazanç kaybına neden olup olmadığı
Haksız eylem ve kaza sonucu yaralanan kişilerde kalıcı sakatlık oluşup oluşmadığının saptanmasında, başta Adli Tıp Kurumu ve Sosyal Sigortalar Kurumu olmak üzere tüm sağlık kurulları Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü (SSİT) eki işgöremezlik çizelgelerinden yararlanmaktadırlar. Bizce bu çizelgeler son derece yetersiz olup, günümüzün koşullarına uygun değildir. Örneğin, görselliğin büyük önem taşıdığı günümüzde yüzde ve bedende kalıcı izler ve biçim bozuklukları (estetik zararlar) için işgöremezlik (işgücü kaybı) derecesi verilmemektedir. Çünkü SSİT. Eki çizelgede estetik zararlar için bir bölüm yoktur. Oysa, 818 sayılı BK.46.maddesinde ve 6098 TBK. 54.maddesi 4.fıkrasında yer alan “ekonomik geleceğin sarsılması” olgusu estetik zararları da kapsamaktadır. Bu konuda Türk Ceza Kanunu daha duyarlıdır. Çünkü, önceki 765 sayılı TCK’nun 456. maddesi 2. ve 3. fıkraları ile yeni 5237 sayılı TCK. 87 ve 89. maddelerinde bu konuda uzun süreli hapis cezalarına yer verilmiştir.
Haksız eylem ve kaza sonucu yaralanan kişilerde kalıcı sakatlık oluşup oluşmadığının saptanmasında, başta Adli Tıp Kurumu ve Sosyal Sigortalar Kurumu olmak üzere tüm sağlık kurulları Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü (SSİT) eki işgöremezlik çizelgelerinden yararlanmaktadırlar. Bizce bu çizelgeler son derece yetersiz olup, günümüzün koşullarına uygun değildir. Örneğin, görselliğin büyük önem taşıdığı günümüzde yüzde ve bedende kalıcı izler ve biçim bozuklukları (estetik zararlar) için işgöremezlik (işgücü kaybı) derecesi verilmemektedir. Çünkü SSİT. Eki çizelgede estetik zararlar için bir bölüm yoktur. Oysa, 818 sayılı BK.46.maddesinde ve 6098 TBK. 54.maddesi 4.fıkrasında yer alan “ekonomik geleceğin sarsılması” olgusu estetik zararları da kapsamaktadır. Bu konuda Türk Ceza Kanunu daha duyarlıdır. Çünkü, önceki 765 sayılı TCK’nun 456. maddesi 2. ve 3. fıkraları ile yeni 5237 sayılı TCK. 87 ve 89. maddelerinde bu konuda uzun süreli hapis cezalarına yer verilmiştir.
Yüzde
veya bedende kalıcı izler için maddi tazminat (kazanç kaybı) yolunu açmayan ve
bu tür bedensel zararlar için “işgöremezlik oranı” belirlemeyen uygulama,
“makine-insan” anlayışının bir ürünüdür. Bu anlayışa göre, boyası dökülen ve
ötesi berisi paslanmış olan “makine” eğer çalışır durumdaysa ve kazanç elde
ediyorsa, bir zarar yok demektir. Oysa, bugün tüm iş alanlarında güzel, bakımlı
ve gösterişli insanlar daha kolay iş bulmakta, yaptıkları işlerde daha çok ilgi
görmekte ve daha fazla başarı elde etmektedirler. Bu nedenlerle, kalıcı izler
ve biçim bozuklukları için (tedavi ve ameliyat giderleri dışında) maddi
tazminat verilmemesi, üzerinde durulup düşünülmesi gereken önemli bir konudur.
İşgöremezlik çizelgelerinin çağın gereklerine uygun biçimde yenilenmesi zorunlu
olmakla birlikte, buna bağlı kalınmayıp, uzman bilirkişi kurulları aracılığı
ile yüz ve bedendeki (estetik) bozuklukların kişilerin çalışma yaşamını ve
kazançlarını ne ölçüde etkilediği saptanmalı ve buna göre bir sonuca
varılmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder